Günlerde, iki doz olan 86 kişide ise 21 ve 25. Günlerde toplanmış, böylece virüs çekirdek antikoru pozitif bulunan on kişinin verileri değerlendirmeden çıkarılmış, haberde verilen 175 kişiyi bulduk yani. Demek ki, Nature’deki magazin haberi RF tıbbının üstâdı olduğu algı yönetiminin tipik bir numunesi imiş (2, 5). kırk katır kırk satır. eski türk masallarında * sık sık geçen deyiş. kötüleri cezalandırmak için kullanılır, hatta " kırk katır mı, kırk satır mı ?" diye sorarlar cezayı da kötünün kendisine seçtirirlerdi ilk cildi; kontrgerilla ve ergenekon'u anlama klavuzu, ikinci cildi; ergenekon'da kim kimdir adını taşıyor. Kimigörüşlere göre her çağda kimliği bilinmeyen (bazen bunu kendileri bile bilmeyen) kırk kutlu kişi vardır. Ve kötülüklerle dolu Dünya onların yüzü hürmetine ayakta durur. Hristiyan Türklerde 40 Aziz kavramı vardır. Onlar için 40 mum yakılır. Kırklara karışan erenler veya yiğitler de bir daha görünmezler. Kırk katır mı, kırk satır mı? “Ölümlerden ölüm beğenmek” anlamında kullanılan bir deyiştir bu. Şimdilerde bu coğrafyaya harfi harfine uyan bir ifade. Ölümlerden ölüm beğenmeye zorlanıyoruz. Tam da ‘Suriye meselesinde siyasi çözüme nihayet varıldı` diye düşünmeye başlamışken. Yeşilden kurtulmak için, kırk katır mı kırk satır mı şaşkınlığıyla turuncuya sarılmanın faturasının çok ağır olacağı bilinmelidir. Unutmayalım: ders almayanlar için tarih Bugün doğruya doğru eğriye eğri demek Zannetme her yiğidin er kişinin karıdır Yumup göz kapağını gerçeği ötelemek Düzenden nemalanan şer kişinin karıdır Bugün senin ekmekle aşladır imtihanın Karar senin ya katır ya satır akibetin Yağlı ilmek takılmış başladır imtihanın Halep orda arşın şu varsa samimiyetin! YpH3m. Yolları çukurdan, kasisten geçilmeyen şehirlerimizde omurganın süspansiyonu ve diskin amortisörü kolayca bozulur... Ayrıca mesleki deformasyonlar diskleri ve omurları hep aynı yerden yıllarca aşındırarak ağrılara neden olur. Örneğin günde altı-yedi saat bilgisayar önünde benim gibi oturursanız... Esas mesele, doğru duruş, yani postür... Doğru duruş yani postüral denge; bir kez kazanılıp süren bir ahenk değil. Değişen koşullara uyarlanması gerekiyor. Hangimiz bunu yapabiliyoruz? Ağrılar dayanılmaz olunca, önce el yordamıyla çözüm arıyoruz. Kaslar erimeye başlayınca da acil çare peşinde çırpınıyor, doktorlara taşınıyoruz. Teşhis geliyor sonunda ama bu kez de tedavide direniyoruz... Bu arada operasyon korkusu gelip çatıyor. Ya bıçak altında ölürsem... Ameliyat kesin çözüm mü? Kırk katır mı kırk satır mı? Vücudumuzu tanımamanın cezasını çekmeye devam ediyoruz... Bunları neden mi yazıyorum? Çektiğim boyun, sırt ve kol ağrıları nedeniyle benden ilgisini esirgemeyen Doç. Dr. Abdullah Göğüş'e, Doç. Dr. Cenan Çağlar'la arkadaşlarına... Ve özellikle fizyoterapist Dr. Hülya Şişli'ye şükranlarımla... Şıklar benden, buyur ola kendi kendimi fıtık edişimin nedenleri testusuna... 1- İnsan ne zamandır kendi ayakları üzerindedir? a. Yaklaşık 1,8 milyon yıldır b. 200 bin yıldır c. 5 milyon yıldır d. İnsan ne zaman kendi ayakları üzerinde durmayı başarabildi ki! 2- İnsan türü iki ayağı üzerinde yürümeye başlar. Homo erectus! Çok zor olur bu değişim. Peki her devrimin bir de bedeli var. İki ayaklı olmanın bedelini ne öder? a. İçgüdüler b. Tabanlar c. Omurga d. Hepsi 3- Dört ayaklıdan iki ayaklı yaşama geçiş inşaatı nasıl gerçekleşmiş? 7'si boyunda, 12'si sırtta, 5'i belde gerisi kuyruk sokumunda sabit ortası delikli yapı taşlarını üst üste koyup oluğun içini omurilik sıvısı ile doldurunca... Beyinden tüm vücuda ulaşan merkezi sinir sistemini mükemmel koruyan omurga vertebral kolon inşaatı tamamlanmış olur... Bu ortası delik yapı taşlarına ne denir? a. Omur b. Omurtisör c. Disk d. Disket 4- Omurga dört bölge omurundan oluşuyor. Peki, boyundaki omurlara tıpta ne ad veriliyor? a. Servikal b. Portakal c. Ordakal d. Torsikal 5- Yerçekimi kuvvetine en dengeli ve ekonomik karşılık verebilmek ve vücut esnekliğini sağlayabilmek için omurgada hassas açılara sahip iki kavis bulunmakta. Vücudumuzun farkına varmalıyız! Kopya çekmek serbest! Nerede? a. Baş ve göğüs kafesinde b. Boyun ve belde c. Kasıklarda d. Koltuk altlarında 6- Geldik ana konumuza... Omurların arasında uygun mesafeyi sağlayan yapı bir tür disktir. Bu oynak disk, çevresindeki sert zarı deler geçerse, sinir dallarının üzerine yaptığı baskı yüzünden fıttırılacak kadar ağrıya yol açtığında buna ne denir? a. Apandisit b. Ödem c. Fıtık d. Yırtık 7- Fıtıkla ilgili birkaç yararlı kelime! "Atrofi" ne demek? a. Ameliyat korkusu b. At binme yasağı c. Kamburlaşma d. Kas erimesi 8- Spinal kanalda disk bombeleşmeleri ve fıtıklaşmaları ile oluşabilecek "stenosis" ne demek? a. Stenocularda oluşan sırt ağrıları b. Laçkalaşma c. Daralma d. Kireçlenme 9- İnsan sağlığı bir bütündür. Omurganın fiziksel şartları, çevresini destekleyen elemanların dolaşım bozukluğu, kasılma bozukluğu, ara elemanın fıtıklaşması, adeta bam teline basılması vücüttan ses getirir. Bunlar akortsuz nahoş seslerdir. Hastalar bu sesleri hangi ifadeyle dile getirir? a. Damar damar üstüne bindi b. Biri şiş sokup buruyor c. Kemerimin arkasına kırık fındık kabukları girdi d. Hepsi 10- Vücuduna karşı bu denli duyarsız olan insanda, herhangi bir tehlike anında vücudun oldukça ilkel sayılabilecek savunma refleksi nedir? a. Histeri b. Katatoni c. Kakafoni d. Kasılma 11- Kasılma anında yapılacak ters ve gereksiz davranışlar, travmanın şiddetini ve zararını artırır. Fıtıklara bile neden olur. Peki, o anda insan en basitinden ne yapmayı öğrenmeli? a. Doğru nefes alabilmeyi, ağız ve burun yollarını doğru kullanabilmeyi b. Yapmakta olduğu işi olduğu gibi bırakmayı akıl etmeyi c. Kendini yerçekimin kollarına bırakarak yatay pozisyonda gevşeyebilmeyi d. Hepsi Burjuva kesimlerde, özellikle de Erdoğan iktidarına karşı çıkan burjuva liberaller içinde, sistemin niteliği ile ilgili olmayıp, sistemin biçimsel yönüyle ilgili bir tartışma CHP’nin çektiği burjuva muhalefet partilerinin de sorunu, tekelci kapitalist devletin korunması ve sadece hükümetin değişmesi yönündedir. Devletin temellerine yönelik saldırılara, iktidarı ve muhalefetiyle bütün tekelci burjuva partileri böyle olunca, kimi burjuva liberaller, muhalefeti “muhalefet yapmamakla” eleştiriyor, kızıyor ve sitem ediyorlar. Türk burjuva muhalefetten “demokratik” bir yönelim beklemek, bu muhalefetin niteliğini yanlış analiz etmenin yanında, özellikle de işçi sınıfı ve emekçiler lehine bir siyaset beklemek, eşyanın, yani burjuva muhalefetin sınıfsal karakterine “demokrat” olarak adlandıran burjuva liberallerin esas unuttukları nokta, daha doğrusu bilipte söylemek istemedikleri, görmezden geldikleri sorun, sınıfsallıktır. Devletin sınıfsal bir niteliği olduğu, sadece kapitalist sınıfların hizmetinde olduğu, ve devletin tüm kurumlarının bütün kanun ve yasalarının bir avuç burjuvazinin çıkarları doğrultusunda oluşturulduğu ve çalıştığı, yasaların yine devlete egemen olan bir avuç tekelci burjuvazi için şekillendirildiği gerçeğini bilmelerine karşın, bunu kitlelerden gizleme yaklaşık yüz yıllık tarihi, burjuva anlamda demokrasi uygulamalarının öne çıktığı tarihi değil, faşizmin ve hemen hemen her dönem baskı ve zulmün öne çıktığı bir tarihtir. Devletin burjuva demokrasisi ya da faşizmle yönetilmesinden tutunda, ekonomik işleyiş, ekonomik ve siyasi krizler, askeri darbeler, ulusal sorunlar, dinin öne çıkarılması, milliyetçilik, sosyal şovenizm, Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarının yok sayılması, zoraki asimilasyon politikaları, kitleler üzerindeki baskılar, işçi sınıfının sömürülmesi, azınlık milliyetler üzerindeki kırımlar, komünist ve devrimci demokratlar üzerindeki kıyımlar, hayat pahalılığı, işsizlik, adaletsizlik, demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesi ya da kıstlanması vb. vb. devletin kapitalist niteliğinden bir devlet, işçi sınıfı ve emekçilerin devleti değil, bir avuç tekelci burjuvazinin devletidir. Devlet içindeki çatışmalar, çelişmeler ve iktidar-muhalefet ilişkisi de, devletin olanaklarından yararlanma üzerinde temellenmiştir. Ancak, iktidar ve muhalefet ilişkisi, aynı sınıf içindeki bir ilişkidir. Ve bunların temel argümanları ve yükümlü oldukları sınıfsal görev; kapitalist devletin devamı için işçi sınıfı ve emekçilerin sömürülmesi, baskı altında tutularak yönetilmesinin devamını sağlamak üzerine baskıcı, faşist ya da burjuva demokrasisi ile yönetilmesi ise, tekelci burjuvazinin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi durumdan ayrı değildir. Tekelci burjuvazi, ihtiyaçlarına göre, devleti yönetme biçimlerinden birinden birini seçreler. Özellikle baskıcı rejimleri önleyecek olan kitlelerin mücadelesidir. Kitle mücadelelerinin gerilediği süreçlerde baskıcı biçimler daha bir öne günlerde “Erdoğan sonrası Türkiye” üzerine tartışmalar yapılmaktadır. Özellikle, tekelci burjuvazinin örgütü TÜSİAD’ın 19 Ekim 2021’de yaptığı toplantı ve toplantıda kamuoyuna verilen mesajlar sonrası, bu tartışmalar daha da yoğunlaşmış sonrası görev, CHP önderliğinde bu partiyle ittifak kuran diğer burjuva partilere verilmiş gözüküyor. Özellikle CHP genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “helalleşmek” videosunda söyledikleri üzerine bolca yorumlar yapılmaktadır. CHP’nin bir görevi de; kitlelerin tepkisinin burjuva muhalefetin kontrolü dışına çıkmasını önlemek ve mümkünse sessiz kalmalarını sağlamak. “Sandığı bekleyin” diyerek sus pus oturmalarını istemeleri bundandır. Ancak, kitlelerin bu gerici vaatleri dinleyecek halleri kalmamıştır. Kitlelerin artan protestolarıyla sokaklar giderek bir diktatörlük altında tüm özgürlüklerini kaybetmiş ve ağır ekonomik bunalım altında olan kitlelerin burjuva liberal içerikli söylemler ve vaatlere bile susamış oldukları bir gerçek iken, liberaller tarafından, “şere karşı ehven-i şerin” ya da “kırk katır” yerine “kırk satır” politikası daha makbul olduğu propagandası yapılıyor. Özellikle küçük burjuva demokrat kesimler ile liberal kesimler, Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışına destek veriyorlar. Ve kitlelere, burjuva muhalefetin en gerici söylemlerini bile kabul etmelerini salık ekonomik ve siyasal olarak çıkmazlara girdiğinde, siyasal krizin derinleştiğinde, işçi sınıfı ve emekçilerin tepkilerinin yükselme potansiyelinin arttığı süreçlerde, ortaya bir kurtarıcı “Karaoğlan” sürmekte oldukça yeteneklidir. Ancak, dünün “Karaoğlanı”nı yaratan –iç ve dış- nesnel koşullar ile günümüzün nesnel koşulları aynı değildir. Aynı burjuva reformist argümanların, burjuvazi açısından, bugün söylemde dahi kabul edilmesinin koşulları yoktur.“Eğer iktidar olursa”, bu ülkenin “makus talihi”ni CHP başkanı Kılıçdaroğlu değiştirebilecek mi? Yoksa, kırk satır politikası yerine kırk katır politikasını mı uygulayabilecek! Komünistler açısından bunun cevabı net. Bu ülkenin “makus talihi”nin belirleyen; başta CHP ve diğer burjuva muhalefet ve hükümette olanıyla bütün burjuva partiler başta olmak üzere, kararlı bir şekilde savundukları kapitalist sistemin ta “helaleşme”den kastetikleri;Roboski, Ahmet Kaya, Ali İsmail Korkmaz, esasta sahtekarca bir çıkış ve gerçekliği olmayan bir söylemdir. CHP’nin yüzyıllık tarihi bu söylemlerin inkarıdır. Sadece son yirmi yıllık tarihi ve AKP’e verdiği destek nedeniyle bile, bu söylemlerin gerçeklikle bir ilişkisi olmadığını tanıtlamaya yeter. Kürt ulusunun demokratik hakları önünde en büyük engellerden biri CHP’dir. Kürt ulusal düşmanlığı konusunda CHP, diğer tüm burjuva partilerinden geride bırakır denebilir. Bu konuda “sağ” olarak bilinen gerici ve faşist tüm burjuva partilerinden daha “ari Türkcüdür.” HDP milletvekillerini ve tüm Kürt il ve ilçelerindeki belediye başkanlarını hapise attılmasında oyu ve onayı olan bir partinin, “Kandili yerle bir edeceğim” diye ırkçı-milliyetçi öfeksini kusan bir anlayışın Roboski ile helalleşmesi söz konusu olamaz.“Millet İttifakı” içinde yer alan partiler gözönüne alınınca, hiç birinin iktidardaki partilerden pek farkları olmadıkları net olarak görülebilir. Bunların bir kısmı bu iktidarın bakanlığını ve başbakanlığını yapmışlarken, bir kısmı da 1990’ların “faili meçhul cinayetler” döneminin içişleri bakanlığını yapmış faşist nitelikli unsurlardır. Böylesi bir “ittifaklar” topluluğundan “demokrasi” beklemek, saflık değilse sahtekarlık ve tarihi incelendiğinde, hatta çok eskilere değil, yakın bir tarihe, 1990’lara kadar gittiğimiz de; o zaman başbakan olan S. Demirel, 1992 yılında “Kürt realitesini tanıyoruz” Aralık 1999 yılında ise Mesut Yılmaz, başbakan yardımcısı olarak “AB yolu Diyarbakır’dan geçer” demişti. Bu her iki burjuva siyasetçisi, bu “nutuklarını” Diyarbakır’a gittiklerinde “Kürt realitesini tanıyoruz” dediği süreç; büyük bir çoğunluğu Kürt yurtseverleri olmak üzere devrimci ve komünistlere yönelik cinayetlerin[1] artığı bir “terörist örgüt” gören AB[2] yolunun Diyarbakır’dan geçmediği çok açık olmasına karşın, ama, asgari normlarda bir burjuva demokrasisinin yolunun Diyarbakır’dan geçtği rahatlıkla söylenebilir. Kürt ulusunun ulusal demokratik hakları bıurjuva demokrasisi sınırları içindedir. Ne var ki, sosyalist devrimlerin gündeme gelmesiyle, burjuvazi bu “olumlu” yanını terk etmiş ve daha da gericileşmiştir. Ezilen uluslar bağlamında Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkının gerçek anlamda gerçekleşmesi ve çözümü işçi sınıfı önderliğinde devrimlere sınıfının iktidarı ve muhalefeti olmak üzere burjuvaziyle helalleşmesi söz konusu olamaz. Helalleşmek sınıfsal olarak uzlaşmak demektir. Çıkarları birbirine zıt iki karşıt sınıfın sınıfsal uzalaşması olası değildir. Burjuvazi ancak kendi içinde helalaleşebilir. Ve bunu sık sık yapıyorlarda. Kılıçdaroğlu’nun “helalleşmek” dediği şeyin özüde; 20 yıllık AKP iktidarından hesap sorulmayacağıdır. Belki bir kaç tetikçi ya da öne çıkmış bazı yolsuzluklar mahkemelere taşınabilecek, ötesi ise asla gündeme dahi getirilmeyecektir. Eğer yoğun ve ısraralı Şili ve Arjantin’de olduğu gibi bir kitle mücadelesi ve baskısı olmazsa, burjuvazi, bütün yolsuzlukların ve burjuva anayasasının ihlal edilmiş olmasını dahi gündeme getirmeyecektir. Çünkü, devlete egemen olan Tekelci burjuvazinin buna gereksinimi vardı. Ve bunları hep birlikte isteyerek ve bilerek rejime karşı burjuva demokrasinin kırıntılarının olduğu bir rejim elbette daha yeğdir. Ama hepsi bu değil. İşçi sınıfı ve emekçilerin burjuva diktatörlüğü altında faşizm ya da burjuva demokrasisinden başka tercihleri var. İşçi sınıfı, faşizm ya da burjuva demokrasisinden birini tercih etmek zorunda değildir. İşçi sınıfının kurtuluşu, faşizm karşısında burjuva demokrasinin kırıntılarında değildir. İşçi sınıfı, burjuva muhalefetin peşine takılamaz. İşçi sınına ölümü gösterip sıtmaya razı eden burjuva muhalefetin politikasına sert bir şekilde karşı çıkılmalı ve teşhir eddilmelidir. Özellikle burjuva liberal ve “sol” liberal küçük burjuvazinin “başka seçenek yoktur” diyerek, kitleleri burjuva muhalefetin peşine takma politikası teşhir ve red sınıfı ve emekçiler, helalleşmek değil, hesap sormak zorundadır. Bu da, ancak işçi sınıfının sosyalist devrimden çıkarı olan tüm halkı kendi safında toplayarak, burjuva sistemini yıkıp sosyalist iktidarı kurmasıyla olasıdır. ***[1] Bu süreçte, tahmini olarak, toplamda 17 bin cinayetin devlet kontrolünde işlendiği ve bunun adına ise “faali meçhul” damgasının yapıştırıldığı biliniyor.[2] Aynı AB, Suriye’de Esat rejimine, Libya’da Kaddafi rejmine karşı savaşan paramiliter faşist cihatçı örgütlenmeleri “terörist” görmüyordu. Çipras henüz referandum sorusunu netleştirmedi ama aradığı cevap belli "AB planına hayır!" Fakat anketler halkın Çipras ile aynı fikirde olduğunu söylemiyor. Halkın %57'si, "AB'de kalalım" diyor ama "acı reformlara" rıza göstermiyor. Peki, ne olacak? AB'nin birliğini tehdit eden, euro için tehlike çanları, İspanya, İtalya ve Portekiz gibi Güney Avrupa ülkeleri için de "ben de isterem" emsali olacak Yunanistan'ın referandumu, kökü daha derinde bir sorundan kaynaklanıyor. Küresel krizde konut balonundan başlasa da aslında temel sıkıntı, türev ürünleri ve şeytani inovasyon sonucu paradan para kazanma kültüründe yatıyordu. Önce şirketler iflas etti, ardından ülke iflasları gündeme geldi. Geniş halk kitlelerini soyup bankaları kurtaranlar bugün aynısını Yunanistan'da deniyor. Ya Yunan halkı? Paradan para kazanma dönemi kapanınca sponsoru AB'nin durgunluk zaafı, başına bela olmuş. 2014'te şampanya tüketiminin %14 arttığı ülkede para sahiplerinin keyfi yerinde... Sorun, günde 60 euro ile sınırlandırılan halkın hayatına getirilen ilave yüklerde yatıyor. Bana göre referandumdan ne çıkarsa çıksın, çözüm olmayacak. Ne "intihar etmeyin" diyenler ne de "IMF'yi kovalım" diyenler kazanacak. Zira Komşu, üretimi kaybetti... Elindeki ekonomi araçları, turizm, gemi işletmeciliği ve zeytinyağından ibaret... Kırk katır mı kırk satır mı? Anlaşma sağlansa bile Yunan halkı önerilen reformları daha doğrusu ölüm diyetini yerine getirmeyecek. AB'den ve Euro'dan ayrılması halinde ise dev kriz onu bekliyor olacak. Hangisi daha hayırlı? Eğer bize benziyorlarsa kriz, AB vesayetinden daha iyi. Hiç değilse üretimi yeniden keşfedebilecekler. 2001'de biz de geçtik o yoldan zira... Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın. 15 Temmuz darbe girişiminden beri PKK eylemlerine hız verdi. İçeride PKK’ya karşı mücadele, sınır ötesinde Fırat Kalkanı operasyonu başarıyla devam ediyor, ancak PKK da saldırılarına ara vermiyor. Son kötü haber pazar günü Şemdinli’den geldi. PKK’lı teröristler tarafından sabah saatlerinde ilçedeki Durak Karakolu’na yönelik bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda 10 asker şehit olurken 5 sivil vatandaş da hayatını kaybetti. Bu saldırıdan sadece saatler sonra ABD’nin yeni başkan adayları ikinci kez kameraların karşısına geçti. Zaten bilinen bir gerçek, Hillary Clinton tarafından son derece açık bir biçimde ifade edildi, handiyse başka bir kötü haber gibiydi. Moderatörün “ABD başkanı olsanız, Suriye konusunda Obama’dan farklı ne yapardınız?” sorusuna, “Özellikle DEAŞ lideri Ebubekir el Bağdadi’yi hedef alırdım” diye yanıt verdi ve ekledi “Kürtleri silahlandırmayı değerlendirirdim. Kürtler, Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de en iyi ortaklarımız oldu. Bazı çevrelerin bu konuda oldukça endişeli olduğunu biliyorum. Ama onların ihtiyaç duydukları donanıma sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum ...” Clinton, “Obama’dan farklı ne yapardınız?” sorusunu neredeyse “Obama’nın yaptığının aynısını yapardım” diye cevaplıyor. Tabii hakkını teslim edelim Obama’nın ısrarla direndiği “uçuşa yasak bölge” ve “güvenli bölge” yöntemlerini uygulamayı seçeceğini de söylüyor. Ancak Clinton’ın PYD’yi desteklemekten bahsettiği kısım önemli ve bu vaatten rahatsız olan “çevreler”in içinde Türkiye olduğu aşikâr. Türkiye “çevre” değil, Suriye’de olanlardan en çok etkilenen “ülke”. PKK ile aynı organik bağlamın içinde yer alan PYD’nin sınırlarımızı “kaplama” ısrarına, kantonları birleştirmek için estirdiği teröre karşı doğal olarak mücadele eden bir ülke. PYD’nin bu denli tehdit haline gelmesinin nedeninin ABD’den aldığı yardımlar olduğu hemen herkesin malumu. Clinton’ın vaat ettiği bu yardımları daha da artırmak. Başkanlık için yarışan Trump’ın başkan olma olasılığından tedirgin olanlar ise uzun bir kuyruk oluşturuyor. O ihtimalde sadece Türkiye değil, bütün dünyanın olumsuz etkilenmesi söz konusu. Düşünün ki 33 üst düzey Cumhuriyetçi siyasetçi Trump’a desteklerini geri çekti. Sadece Demokratların değil, Rusya ile yakınlaşma stratejisi ve ABD’nin Ortadoğu politikasına yönelttiği eleştiriler nedeniyle Cumhuriyetçilerin de korkulu rüyası o. Gece yarısı kalkıp eski Venezüella Kâinat Güzeli için hakaret dolu tweet’ler atmaya başlayan bir “başkan adayı” söz konusu. Bir de bu adamın apokaliptik bir yıkıma neden olabilecek nükleer silahlara erişim hakkı olduğunu düşünün. Siyahlara, kadınlara, yaşlılara ve engellilere inanılmaz bir küstahlık ve çirkinlikle mukabele eden bu adamın başkan olması, ABD’nin hor görerek bastırdığı vandallıkların serbest kalması demek. Nefret suçlarının artması demek. Vergi vermemiş bir adamın vergi toplaması ve karşıla- şacağı direnci özgün kişiliğinin! de yardımıyla sertlik yanlısı tutumlarla çözmeye yeltenmesi demek. ABD’nin koskoca bir shopping mall’a dönmesi demek. Trump başkan olursa ve kurumların Obama döneminde kaybettiği gücü geri vermez, emaneti ehline teslim etmez; her şeyi kendisi yönetmeye kalkarsa ABD’nin bölünme potansiyelini tetikleyen bir figür olarak tarihe geçebilir. Kocaman bir kıtanın ve handiyse bir imparatorluğun iflası da çok gürültülü olur. ABD’nin diğer ülkeler üzerindeki gizli-açık vesayeti çöker çökmesine ama çöken tek şey vesayet olmaz. Trump’a karşı ehven-i şer olan Hillary Clinton ise daha şimdiden ne kadar “dayanıklı” olduğu sorgulanan bir profil. Gerçek ya da yanlış algı, onun hasta olduğu yönünde. Geleneksel ABD politikalarını perdeleyen hoş bir “cila” olarak Demokratları yeniden iktidara taşıyacak mı bilinmez. Taşırsa bu yeterliliği nedeniyle değil, Trump “çok kötü” olduğu için olacak. Türkiye açısından baktığımızda da işleri daha iyi yapacağına dair hiçbir delil yok. PYD’yi daha fazla destekleyecek Clinton’lı bir ABD’nin Türkiye’nin terörle mücadelesini desteklemeyecek hatta “pes ederek” masaya oturmasını sağlamaya çalışacak bir ABD olacağını az çok tahmin edebiliriz. Velhasılı ABD’nin başkanlık yarışının Türkiye’ye ve içinde olduğumuz bölgeye bakan yüzü, kırk katır mı kırk satır mı hikâyesinden farklı değil. Yoksa ikisi birden mi? Önce kırk satır sonra kırk katır.. Halimiz aynen budur..Ölümlerden ölüm beğen hali.. Felaketlerden felaket seç durumu..İzah edeyim..*Diyelim ki..Ortaya saçılan ses kayıtları gerçek.. Montaj, dublaj, kes yapıştır falan değil..Başbakan oğluyla bu konuşmayı yapmış.. Paraları sormuş, paraları sıfırla demiş.. Oğlunun evi milyon euro kaynıyormuş..Ev görünümlü kasaymış..Bu durum sadece ses kaydı ile değil, görüntüyle de saptanmış..Yani, yolsuzluk ve rüşvet bütün iktidarı sarmış, sarmalamış.. Dört bakanın rüşvet aldığı iddiasına Başbakan da dahil olmuş..Memleket yıllardır bu anlayışla yönetilmiş..Bütün değerler bir anda çökmez mi? Ülke siyasi krize girmez mi? Türbülansın şiddeti artmaz mı?Bizler için kırk katır’ hali..*Diyelim ki..Ses kayıtları düzmece.. Paralel devlet denen yapı Başbakan’ın kriptolu telefonunu bile dinlemiş.. Kaydetmiş çeşitli zamanlarda yaptığı konuşmaları birleştirerek üretim yapmış..Komplo kurmuş..Paralel devlet kriptolu telefonları bile dinlediğine göre devletin tüm sırları elindedir..Başbakan’la Cumhurbaşkanı..Başbakan’la Genelkurmay Başkanı, İçişleri Bakanı arasındaki konuşmaları da dinlemiştir..Ayrıca..Paralel devlet dedikleri yapı Bülent Arınç’a suikast bahanesiyle askerin kozmik odasına da girmiş olamaz mı?Belki de; kozmik odanın belgeleri de elindedir..Hal böyleyse devlet çökmüştür.. Devlet ele geçirilmiş demektir..Bizler için kırk satır’ hali..*Hangisini tercih edersiniz..Kırk katır mı?Kırk satır mı?Başka yol yok mu?Var.. Daha da kötüsü var..*Diyelim ki..Telefon görüşmeleri gerçek.. Yolsuzluk ve rüşvet ülkenin tüm kademelerini sarmış.. Kokuşmuşluk diz boyuna çıkmış..Ama aynı zamanda paralel devlet de var..Bırakın istediği kişiyi, kriptolu görüşmeleri bile dinleyen, devletin en önemli sırlarını arşivleyen, kozmik odayı ele geçiren bir yapı.. O kadar güçlü..Yani iki iddia da doğru..Eee, vaziyet böyleyse ne olur?Bizler için hem kırk katır olur, hem kırk satır..Gerisi sizin bileceğiniz iş; önce kırk katır mı istersiniz, kırk satır mı?Torba yasalarda milletvekilleri neden uyukluyor?Milletvekili olmak zor iş.. Her babayiğidin harcı değil.. Önünüze bir torba koyuyorlar hadi karar ver diyorlar..Torba da torba ha..İçinde bi tavşan eksik.. O ne getiriyor, bu ne götürüyor anlayana kadar insanın akıl telleri birbirine girer, beyin sigortası atar..Geçen akşam Meclis’te görüşülenlere bakalım..*İnternete sansür getirme hakkı verilen TİB Başkanı bu kararını 24 saat içinde mahkemeye sunacak.. Hakim de 48 saat içinde karar verecek.. Yasa bu..Peki binlerce yasak kararı verilirse mahkeme nasıl başa çıkacak?Milletvekili olarak siz buna kafa yorarken..Aaa bi bakmışsınız.. Üçüncü havaalanı görüşülüyor..Ne olmuş orda?*Efendim, kazı yapılınca yeraltı suları çıkmış, sorun yaratmış.. Aynı problem başka yerlerde de çıkabilirmiş.. Mesela; demiryolu yaparken, otoyol yaparken, enerji tesisi kurarken..Yasa şu..Böyle durumlarda sorun Jeotermal Kurul aracılığıyla çözülsün..Yahu demin interneti konuşuyorduk, Jeotermal Kurul’a nasıl geçtik?*Geçtik geçtik, Jeotermal Kurul demişken, turizm merkezi olan veya koruma bölgesi gibi alanlarda da enerji üretimine bu kurul karar versin..Hoppaaa..Bu alanlar için hazırlanmış onaylı imar planları yeniden değiştirilsin..Yahu bu ne demek?Mesela Gökova gibi turizm alanının enerji yatırımlarına açılması mı demek? İmar planının değiştirilmesi mi demek?*O madde çoktan geçti..Devlet ormanlarında, erişimin kontrollü olduğu karayollarında konaklama tesisi kurulmasını görüşüyoruz..Anlamadım.. Jeotermal Kurul’la ne ilgisi var.. Yoksa bu yasa ormanlık alandan geçen üçüncü köprü yolları için mi isteniyor?Haa..Sen onu boş ver..2B arazilerinin ödeme sürelerinin altı ay uzatılmasını kabul ediyor musun, etmiyor musun?Bunu söyle..Eee.. Kafam karıştı, sabahın kaçı oldu ya!..Uykum geldi..

kırk katır mı kırk satır mı ne demek